Page 21 - Pınarbaşı Kültür Sanat Edebiyat Dergisi-Ali AKBAŞ
P. 21
PINARBAŞI
büyükler de severek okuyamıyorsa o eser, kötü bir miz parlıyorsa şiirlerini “arıstak, öte geçe, çimmek
eserdir. Unutmayalım ki çocuklarını aldatanlar, as- vb.” yerel söyleyişlerle süsleyen Dede Korkutumu-
lında kendileri aldanırlar.” Bilmem kaç bin baskı zu okuyunca da aynı hislerle mutlu oluyoruz. Bize
yapmış ve içinde tabiata dair tasvirler olmayan, ince bizi, bizden söyleyişlerle anlatan, bunu yaparken
mesajları latif bir dille vermeyen onca çocuk kita- yerelden evrensele kanat çırpan bir şairden bahse-
bında, acaba bu duyarlılık var mıdır? En önemlisi, diyoruz. Biz onunla çocuk olup ağaçların bedenin-
bu popüler eserler, -yerelden evrensele yol almış bir de soluyan kertenkelelere merak salıyor, genç olup
şairin- aşağıdaki mısraları kadar su gibi akan bir Elbistan yaylalarında kekik kokluyor, yetişkin olup
Türk diline haiz midir: Göygöl’e, Aral’a Türk gibi bakıyoruz. Bir gün dizi-
nin dibinde sinesinden taşanları, kendi ağzından
“… dinler miyiz bilmiyorum. Her okuduğumda Ana-
Şıngır şıngır ciniler dolu söylemiyle “Diline güve düşmesin!” demekten
Arıstaktan indiler kendimi alamıyorum.
Eşeklere bindiler Pınarbaşı Kültür, Sanat, Edebiyat Dergisi’nin
Bunu gören köylüler vefâkar ekibine şükranlarımı sunarak yazıma son
Köşelere sindiler vermek istiyorum. Geç bile kaldık. Bunca değeri-
Değirmenci Hayrullah miz varken ve üreten nice kalemimiz varken “Yâ
Bismillah bismillah!” dememiz gerekiyordu. Dergini ilk ko-
Bismillah” nuğu ağır. Sürç-i lisân eylediysem af diliyor, onun
mısralarıyla yine ona ve okura selamlarımı iletiyo-
Kardeş Kalemler gibi köklü ve içeriği zengin bir rum:
derginin dümeninde durdu Ali ağabey. Hepimiz
bu derginin ve misyonunun farkındayız. Bir ömür “Leylâ’nın başına örttüğü tül kadar ince
üretmenin nasıl bir haz getireceğini şu an nasıl tarif Dolunay bir buluta bürününce
edebiliriz bilmiyorum. Ne şiiri gereksiz şairaneliğe Şiir oluyor
kurban etti ne de nesrinde yavanlık vardı. Yunus
gibi “gönül şairi” oldu. Hem Doğu’yu hem Batı’yı Kumsalda bir kedi gibi uysal
tanıyordu. Her halükârda onu Dulkadir Beyliği’nin Dalgalar ayağımı yalıyor
Dede Korkut’u gibi gördüm. Bu, onun sanat sınır- Şiir oluyor
larını belirlemek için değil, coğrafyamızı yüceltmek
için kullandığım bir benzetmeydi. Türkçeyi hatta Bahçede çim biçiyor bir ihtiyar
günümüzde yaygın kullanılmayan öztürkçe birçok Kokusu genzime doluyor
kelimeyi bizlere yeniden armağan etti. Samimiyetin Şiir oluyor…”
olmadığı yerde sanat da olmaz. Ali Ağabey, o sa-
mimiyetini mısra mısra işledi şiirlerine. Edebiyatta
samimiyet, göğe bakmakla başlar. Gökten düstur
almakla. Göğe bakarken kuşları görmemek de ol-
maz. İşte Ali Ağabey hem görenlerden hem yazan-
lardandı:
“Seccadesi çiçek çiçek
Ninem cici, ninem gökçek
Göçmen kuşlarla göçecek
Mekânı uçmak ninemin.”
Merhum İsmail GASPIRALI, “Edebiyat gıda-
yı maneviyemizdir.” der. Bizim coğrafyamız o ka-
dar bereketli ki manevi bohçamız epey yüklü. Ali
Ağabey’in dediği gibi “Asya göğü engin olur / Yıl-
dız kaynar zengin olur/ Şair kanıyla sulanmış/ Çi-
çekleri rengin olur.” Nasıl gurbette bir dostumuzu,
yakınımızı, hemşerimizi gördüğümüzde gözleri-
21 1. Sayı Şubat 2024