Page 32 - PINARBAŞI Kültür Sanat Edebiyat-Nisan 2024
P. 32

PINARBAŞI

          ten bugün ilimde geldiğimiz nokta da bütün eşyanın  rimiz gelişirken sanki ruhunu kaybetti… Çok sahip-
          atomlarının, moleküllerinin hareket halinde olduğu-  li devasa binalar inşa ettik, ruhsuz fakat güzelliğine
          nu bizlere göstermektedir…                         kapıldığımız bu beton yığınlarına sevdalandık hırsı-
             Çocukken köye, dedemin yanına gittiğimde (bu-   mızla. Üstad Necip Fazıl’ın dili ve yüreğiyle;
          gün olduğu gibi) güzel yapılı, içinde insanların cıvıl
          cıvıl hareket halinde olduğu evlere hayran olurdum.   Ahşap ev; camlarından kızıl biberler sarkan!
          Tabi bunun yanında sahipsiz, kimsesiz dahası ruhu-   Arsız gökdelenlerle çevrilmiş önün arkan!
          nu, sahiplerini kaybetmiş evler de beni hüzne sevk
          ederdi. Küçücük aklımla Onların ruhsuz olduklarını,   Kefensiz bir cenaze, çırılçıplak, ortada…
          sahipsiz, kimsesiz olduklarını anlar hüzünlenirdim.   Garanti yok sen gibi faniye sigorta da!
          Galiba bu alışkanlığım hala devam ediyor. Beni her   Eskiden ne güzeldin; evdin, köşktün, yalıydın!
          zaman perişan halde zar zor ayakta duran evler dü-   Madden kaç para eder, sen bir remz olmalıydın!/…./
          şünceye sevk etmiştir. Bazen dakikalarca onları izler,    Seni yiyip bitiren, kırk katlı ejder oldu;
          dertlerine ortak olmak istemişimdir, çaresiz. Bunun
          yanında güçlükle ayakta duran evlere de üzülürüm.     Komşuluk mana ve ruh ne varsa heder oldu;
          Sıvaları dökülmüş, ahşapları çürümüş, boyaları sol-  Bir yeni nesil geldi, üst üste binenlerden;
          muş evlerdir bunlar ve içlerinde kendileri gibi hayata,   Göğe çıkayım derken boşluğa inenlerden…
          geleceğe ümitle, iştahla bakamayan insanlar (yaşlılar)   Evim, evim, vah evim, gönül bucağı evim!
          barındırırlar çoğu zaman. Bunu anlamak zor değil-    Tadım, rengim, ışığım, anne kucağı evim!”
          dir elbette; çünkü nefes aldıklarını hissedersiniz ve
          aldıkları nefeslerinde de ne kadar zorlandıklarını gö-   Üstadın ifadesiyle, ana kucağıydı evlerimiz…
          rür, hüzünlenirsiniz…                              Yükselelim dedikçe aşağılara düştük, Komşuluk ve
              Burada Peyami Safa’nın 9. Hariciye Koğuşundaki   bütün değer yargılarımız yok oldu. Aslında yok olan
                                                             kimliğini ve kişiliğini kaybeden bizler olduk…
          hasta çocuğun(kahramanın) hastaneden çıkıp yaşa-
          dıkları mahalleye geldiğinde, mahalleyi tasvir edişi    Evet, devasa içini, ruhunu görmediğimiz binalar
          akla gelmekte, çünkü hasta çocuğumuz da her sene   inşa ettik. Daha önceki dönemlerde yapılan evle-
          kemik ameliyatı olur ve ayakta zar zor durur. Ken-  re, konaklara baktığınızda sahiplerinin özelliklerini
          diyle, evler arasında manevi bir bağ kurar; “Fakat eve   görmeniz mümkündü. Oda sayısına, avlusuna, avlu
          gittim. Şehrin bir ucundan öbür ucuna... Kenar ma-  duvarına kadar hâsılı nereye ne kondurulmuşsa hep-
          halleler, birbirine ufunetli (iltihaplı) adaleler gibi geç-  sinin bir izi, bir anlamı vardı sahipleri için ve sahiple-
          miş, yaslanmış tahta evle… Her yağmurda, her küçük   riyle ruh ve beden gibiydiler. Bugün aynı şeyleri söy-
          fırtınada sancılanan ve  biraz daha  eğrilip büğrülen   lemek mümkün mü? Genel olarak şüphesiz sıra dışı
          bu evlerin önünden her geçişimde, çoğunun ayrı ayrı   mekânlar inşa edilmekte; ancak bugünün mimarisi
          maceralarını takip ederdim. Kiminin kaplamaları bi-  sahipleriyle yakından uzaktan alakası olmayan ve sık
          raz  daha kararmıştır, kiminin şahnişini biraz  daha   sık el değiştiren ruhsuz ve manasız mekânlar halin-
          yumrulmuştur, kimi biraz daha öne eğilmiş, kimi biraz   deler sanki.
          daha çömelmiştir ve hepsi hastadır, onları seviyorum
          çünkü onlarda kendimi buluyorum ve hepsi iki üç se-  Evleri yüksek kurdular
          nede bir ameliyat olmadıkça yaşayamazlar, onları çok   Önlerine uzun balkon
          seviyorum ve hepsi rüzgârdan sancılandıkça ne kadar   Sular aşağıda kaldı
          inilderler ve içlerinde ne aziz şeyler saklarlar, onları
          çok... Çok seviyorum.” Buna mukabil aynı çocuk akra-  Aşağıda kaldı ağaçlar.
          balarının yanına (köşklerine) gittiğinde yaşam dolu   Evleri yüksek kurdular
          olur ve hayata tutunur…                              On bin basamak merdiven
             Hâsılı mekânların üzerimizdeki etkisi bir bakıma   Bakışlar uzakta kaldı
          yaşamımıza yön verecek kadar güçlü dersek yanılmış   Uzakta kaldı dostluklar.
          olur muyuz bilmem… Atalarımız ne güzel demişler:     Evleri yüksek kurdular
          ‘‘Dünyada mekân ahrette iman…’’ diye.  Sokakta ya-
          tıp kalkan insanlara acıdık ve evsiz, barksız insanlar   Cama, betona boğdular
          dedik, onlar için. Hatta “Ev alma, komşu al.’’ dedik.   Usumuzdaydı unuttuk
          Ne garip bugün evli barklı olduk ama komşularımızı   Topraktan uzakta kaldı
          ve birçok değerimizi kaybettik. Son yüzyılda mima-   Toprağa bağlı kalanlar.(Gülten akın)


                                                          30                                 2. Sayı Nisan 2024
   27   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37