Page 58 - Pınarbaşı Kültür Sanat Edebiyat Dergisi-Ali AKBAŞ
P. 58

PINARBAŞI

                                                  Mehmet Gözükara

                                         AKSAÇLI BİR ŞAİR: ALİ AKBAŞ

             Evliya Çelebi merhum dev eseri Seyahatname- lalık kaçınılmaz olarak kim daha iyi çekişmesine
           sinde gezip gördüğü yerleri bütün ayrıntılarıyla  kadar uzamış, zaman zaman bir birleriyle karşılaş-
           ele  alıp inceler.  Coğrafyasından tarihine,  camile- malarına ve şiirdeki yetkinliklerini bir biriyle atışa-
           rinden medrese ve tekkelerine, konaklarından eğ- rak karşılıklı sınanmayı da beraberinde getirmiştir.
           lence ve mesire yerlerine varıncaya dek tatlı tatlı  İlk başlarda ümmi bir toplumun temsilcileri olarak
           anlatır gittiği yerleri. Kılık-kıyafetleri, örf-adet ve  irticalen söylenilen karşılaşmalar, okuryazarlık se-
           ananeleri… kısacası bir toplumu var eden bütün  viyesi arttıkça körleşmiş, bu damar yavaş yavaş ku-
           değerleri gelecek nesillere de aktararak tarih, kül- rumaya terk edilmiş bir hale gelmiştir. Buna karşın
           tür ve geçmişin meraklılarına bitmez tükenmez bir  kalem şairliği öne çıkmaya başlamış ve bu boşluğu
           kaynak oluşturmuştur Evliya Çelebimiz. Şehirleri,  bir şekilde doldurarak beklentilere cevap vermiştir.
           kasaba ve köylerine varıncaya dek bu kadar güzel     Okuryazar olarak karşımıza çıkan; Ahmet Çıtak,
           anlatan başka biri var mıdır bilemiyorum. Düşü- Hayati Vasfi Taşyürek, Hafız Rahmi, Kul Hamit,
           nüyorum da Elbistanımıza gelseydi neler söylerdi  Abdurrahim Karakoç, Derdiçok (Ömer Lütfü Piş-
           acaba? Pınarbaşı’ndan çıkarken Ceyhan’ı görseydi  kin), Ali Gözükara, Kamil Bozkurt, H.Hasan Uğur
           mesela nasıl anlatırdı, şairlerinin bolluğuna karşı  vs. ilkokulu ancak okuyabilmişler hatta birçoğu
           neler söylerdi?                                    bu okulu bile dışarıdan bitirmişlerdir. Bu şairlerin
             Elbistan, Şar Dağı’na sırtını vererek oturmuş bir  örnek  aldıkları  âşık  ve  şairlerse  büyük  ihtimalle
           dev gibidir. Geniş ve münbit ovasını gözler sanki  ümmi idiler. Yani sözlü edebiyatın geçerli olduğu
           asırlardan beri. Çocukları karıncalar gibi koşuşup  bu dönemin şairleri irticalen şiir söyleyemezlerse
           dururken eteklerinde, o derin derin geçmişini dü- şair sayılmazlardı. Onların yaptığı karşılaşmalar
           şünüyordur belki de. Dört bir yanı dağlarla çevrili- büyük oranda irticalendi. Bu atışmalar yöremizde
           dir ovasının geçit vermez dağları vardır. Binboğa- yayınlanan Engizek gazetesi aracılığıyla atışıyor-
           ların devamı bütün heybetiyle kuşatmıştır etrafını.  larsa karşılıklı birbirlerine gönderdikleri müstakil
           Başında karı eksik olmayan dağları bile vardır.    şiirlerden oluşuyordu. Gazetede bu tür atışmala-
             Ahir Dağları’nın arkasında kalan Kahraman- rın olmadığı dönem hemen hemen yok gibidir ve
           maraş’ın en büyük ilçesidir Elbistan. Bilinen hiçbir  toplumun da inanılmaz derecede ilgi ve alakasını
           güzergahın üzerinde yer almadığı için uğrak yeri  çekerdi.
           olmayan kuytu bir yerde Türkiye’nin dördüncü bü-     Her hanede en az bir kişinin şiir defterinin oldu-
           yük ovasına sahip, içinden nehir geçen kadim bir  ğu dönemden geçilerek günümüze gelindiği haki-
           şehirdir. Aynı zamanda Dulkadiroğlu Beyliği’nin  katini göz önünde tutarsak şiir, bu şehirde yaşayan
           ilk başkenti olan bu şehir, tarihimizin aydınlık yüzü  her ferdin kaderi mesabesindedir. Günlük hayatı-
           Mükrimin Halil Yinanç, bir gönül insanı olan Rah- nın adeta bir parçası gibidir.
           mi Eray, hikaye ve çevirileriyle edebiyatın yetkin   Günümüz, yazılı edebiyatın baskın olduğu bir
           ismi Tahsin Yücel’in yanı sıra, hece şiirine yeniden  dönemdir. Söylediğini yazarak paylaşmanın zaru-
           nefes vererek kendilerine has ekollerini kabul etti- retinden dolayı, dinleyenden çok okuyana hitap
           ren Abdurrahim ve Bahaettin Karakoç kardeşler ve  eder olmuşlardır. Hitap etmeyi, muhatap olma
           Ali Akbaş gibi söz sultanlarını bağrından çıkarmış  anlamında kullanıyorum. Okumayan insan, çevre-
           şairler şehridir.                                  sinden habersiz yaşadığı gibi elbette yazandan da
             Görkemli geçmişine karşılık bir dönem unutul- habersiz, okumadığının-bilmediğinin cahilidir.
           maya terk edilmiş olan, 1970’li yıllara kadar dağ-   Ülkemizin önemli şairleri arasında yer alan Ali
           larında eşkıyaların gezdiği bu Selçuklu şehri bir  Akbaş, dayım (merhum) Hüseyin Sarı ile çok sıkı
           dönem de beylik merkezi olur ve iki yüzyıla yakın  arkadaş olmaktan öte, can-ciğer iki dost olmasına
           bir süre başkentlik yapar Dulkadirlilere. Bu unu- rağmen “Göç” şiirini okuyana kadar Ali Akbaş’tan
           tulmuşluğun kırgınlığı şehrin insanlarının derdini,  haberimin olmadığını üzülerek itiraf ediyorum.
           kederini, öfkesini, sevincini, üzüntüsünü şiirle dile  Oysa Ali Akbaş; Elbistan’da doğup Akdeniz’in
           getirmeye mecbur bırakmıştır. İşte bu sebepten  topraklarını bereketlendiren Ceyhan Irmağı gibi
           olsa gerek ki; şairi ve âşığı oldukça fazladır. Hemen  Türk Şiirini bereketlendiren, söze şekil verirken bir
           hemen her köyde bir şaire rastlayabilirsiniz. Bu faz- kuyumcu hassasiyetiyle çalışarak, lisanı, “şiir dili”


                                                          58                                 1. Sayı Şubat 2024
   53   54   55   56   57   58   59   60   61   62   63