Page 32 - Pınarbaşı Kültür Sanat Edebiyat Dergisi-Ali AKBAŞ
P. 32

PINARBAŞI

                                                 Salman Kapanoğlu

                                            HÜZÜN ŞAİRİ ALİ AKBAŞ

             Her şair bir özelliği ile öne çıkar. Mehmed Âkif  şiirlerinde, sanki bütün bir şiirin damıtılması gibi
           millî şair, Yahya Kemal İstanbul sevdalısı, Ârif Ni- öyle bir mısra çıkar ki karşınıza, bendi taşırır za-
           hat Asya Bayrak şairi… Ali Akbaş Hoca’m içinse  man zaman. Türküler şiirinde, “Bizim kızlar bula-
           “hüzün şairi” denilebilir. Hangi şiirini okusam de- mayınca dengini// Kimi türkü yakar kimi kendini’’,
           rin bir hüzne dalarım. Birkaç şiir okuyunca gönlü- der. İşte, türkülerin nasıl meydana geldiğini anlatır
           mün dolduğunu gözüme dolan yaşlardan anlarım.  orada. Şiirin başka bir beytinde öyle bir mısra var
           Şiirlerin muhtevası ile kelimeler, o kadar uyum  ki bütün türkülerin hikâyesini anlatır. Şu mısralara
           içinde ki kafiyeler de bir o kadar ahenkli. Hiçbir  bakın, sanki deve yüküyle dert yüklenmişler: “Tür-
           şiirinde şairlerin oyuncağı olmuş kafiyeler yoktur.  külerin çektiğini kim çeker.// Kervanda Buğrâdır
           Hocamın üslubunun öyle büyüsü, öyle sihirli bir  bizim Türküler”. Doğru ya, biz türkülere dökeriz
           örgüsü var ki onu anlatmak için aczimi  itiraftan  acılarımızı, türküler ne yapsın, nasıl dayansın?
           başka tarif bulamıyorum. Kişiliği ile şiirleri öyle   Ali Akbaş hocam, aynı zamanda bir “dâva’ ada-
           mütenasip ki onu ilk defa tanıyan biri, şair oldu- mı”dır. Bütün şiirlerinde bunu görür, hisseder ve
           ğunu anlayıverir. Ses tonu, ses tınısı, hatta tebes- yaşarsınız. Bütün hayatı boyunca idealist bir genç-
           sümünde bile bir hüzün hissedilir. Tabi, onca dert  lik yetiştirmek istedi; daha kendisi de genç sayıldı-
           yüklü şiirleri ruhunda, kalbinde yaşarsa kalıbına  ğı yıllarda eğitimci kimliği ile benim de aralarında
           da elbet yansır.                                   bulunduğum  Divan  Edebiyat  ve  Kültür  dergisini
             Önce hatıralardan bahsedelim:                    çıkardı. Yanında kimler yoktu ki: Prof. Ahmet Bi-
             Lisede edebiyat öğretmenim, Ali hocamın “Ki- can Ercilasun, Beşir Ayvazoğlu, Yücel Çakmaklı ve
           lim” şiirini bana vermişti, Ali hocamı Gazi Eğitim  daha Türkiye’nin önde gelen yazar ve şairleri…
           Entitüsü’nde Türkçe bölüm başkanıyken maka-          Beşir Ayvazoğlu, benim gazel türü bir şiirimi ilk
           mında ziyaret etmiştim. Kendini ilk defa gördüm.  sayıda yayınlamak istedi, derginin mizanpajında
           İçeri girdiğimde masanın arkasında klasörler, dos- da yer aldığı halde Ali hocam, benim şiirimi gö-
           yalar ve evraklar denizinde çırpınan bir şair gör- rünce Beşir Ayvazoğlu’na, Salman’ın şiirini ileriki
           düm.                                               sayılarda yayınlayalım, ne de olsa derginin ilk sa-
             Kendisi de beni ilk defa görüyordu; kendisine  yısı, Salman daha çok genç, biraz sabretsin demiş.
           “Kilim” şiirini okuyunca, nerden buldun onu? O  Beşir Ayvazoğlu, gencin kalbi kırılmasın sonra, de-
           benim bitmemiş bir şiirim, dedi. Hani, sonra ki- yince hocan böyle istedi de, o kırılmaz demiş. Beşir
           taplarına giren “Kilim Üstüne” şiiri şöyle başlar  Ayvazoğlu olup biteni söyleyince evet kırılmadım,
           hocamın:                                           ama bir burukluk yaşadım, ne de olsa serde toyluk
                                                              var.
                Bizim kızlar                                    Biliyor musunuz, Ali Akbaş hocamın çok hak-
                Kilim dokumuş                                 lı olduğunu yıllar yıllar sonra anladım, çok genç
                Kışın bahar olsun diye                        yaşta büyük yazarların arasında beni ezilmekten
                Güllü güllü, dilim dilim dokumuş              korumuş. Hem de öyle bir anladım ki, hocamın
                Fadime, Hatice, Elif, Emine                   ufkunun, irfanının ne kadar ileri olduğunu fark et-
                Hiçbiri ne yazmış ne de okumuş                tim. Nasıl anladığımı arz edeyim: Geçtiğimiz yıllar
                       Aldan, mordan, mâviden                 bahçemize birkaç ceviz fidanı dikmiştim, iki üç yıl-
                      Bir ilmik de sevgiden                   da ceviz vermeye başlar, dediler. Gerçekten de üç
                                                              yıl içerisinde ceviz fidanında bir tane ceviz meyve-
             Birkaç şiir daha okuyunca, şiirler ona can simidi  si gördük, büyük bir sevinçle bahçıvana, cevizi gö-
           gibi geldi, çırpındığı dalgalardan kurtulmuş gibi,  rüyor musun, ne kadar güzel değil mi? dedik. Biz
           Salman, sen geldin ben şairliğimi hatırladım, dedi.  adeta ilk bebeğini seven baba gibi sevinirken bah-
           İlk defa tanıdığı beni mesai saatinin bitimine kadar  çıvan cevizi bir anda koparıp attı. Öyle sinirlen-
           bırakmadı, evine götürüp misafir etti.             miştim ki ne yaptın sen, dedim. Bahçıvan ise gayet
                                                              sakin: Bu cevizi koparttım ki fidan bütün kuvvetini
             O günden sonra, daha yakından takip ettim  gövdesine versin, o bir cevizi büyütmek için uğraş-
           hocamı. Her hecesi acı, hasret, çile ve hüzün dolu  masın, dedi. İlkokul mezunu bile olmayan o köylü


                                                          32                                 1. Sayı Şubat 2024
   27   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37